- Haberler
- Futbol - Süper Lig
- Kaybetme Alışkanlığını Değiştirdik!
Kaybetme Alışkanlığını Değiştirdik!
Elazığspor teknik direktörü Okan Buruk,'Hayatım Futbol'da Uğur Karakullukçu'yu Elazığspor'daki hedeflerini ve gelecek dönemdeki planlarını anlattı.
Okan Buruk, Galatasaray’ın UEFA Kupası’nı kazanan kadrosunun unutulmaz isimlerinin arasında yer alıyor. Futbolu bıraktıktan sonra milli takımda yardımcı antrenörlük yapan, alt yaş gruplarında çalışan Buruk bugünlerde ligde kötü durumda olan Elazığspor’da ilk teknik direktörlük deneyimini yaşıyor. Türk futbolunun önemli figürlerinden Buruk, 40 yaşında soyunduğu bu zor görevi ve geleceğe dair planlarını Hayatım Futbol’a anlattı.
“Her iki taraf da risk aldı”
Göreve geldiğinizde takım kötü durumdaydı ve siz ilk teknik adamlık deneyiminizde böyle bir taşın altına elinizi soktunuz. Nasıl bir duygu bu?
Hem benim için hem de kulüp için buraya gelmem zor bir karardı. İki taraf da risk aldı. Ama şu an iki taraf da çok mutlu. Risk olduğunu kabul etmeliyiz. Nasıl düşündün derseniz. Ben biraz iddialı bir insanım. Takıma gelmeden önce kadro kalitesini, kadro durumunu biliyordum. Bu takıma güvenerek geldim. Aklımın ucunda asla umutsuzluk olmadı. Geldiğimde üst üste maçlar kaybettik. Ben, oyuncularıma güvendiğimi ve bu zor durumdan çıkabileceğimizi söyledim. Özellikle Rizespor ve ondan önce oynadığımız Antalyaspor maçları bizim dönüşümüzün en büyük etkenleri oldu. Tabii devre arası da çok önemliydi. Takımın fiziksel olarak durumunu beğenmiyorduk. Biz geldiğimizde çok sakat vardı. Özellikle adale sakatlıkları yaşanıyordu. Bir de bunlara cezalılar eklendiğinde 5 ya da 6 eksikle maçlara çıkmak zorunda kalıyorduk. Ama bunları asla bahane etmedik. Özellikle devre arasına girmek ve birlikte bir hazırlık dönemi geçirmek bir şeyleri görmek adına bizim için çok önemliydi. Oyuncuların da fiziksel ve psikolojik anlamda bu süreçte geri bildirimleri çok iyi oldu. Aldığımız galibiyetler takıma bir güven getirdi.
Özellikle Türkiye Kupası maçlarını lig öncesi ciddi bir hazırlık olarak görüyorduk. Galatasaray maçına da bu atmosferde çıktık. Daha öncesinde Antalyaspor ve Tokatspor bunlar hep bizim lige hazırlığımız oldu. Takım yapısını gördük. Belli şeyleri oturttuğumzu düşünüyoruz. Bunun geri bildirimini olumlu almak, galibiyetle almak mücadeleyle almak, özellikle taktiksel olarak oyuncularımızın bizim verdiklerimizi Galatasaray ve Akhisar maçlarında uygulamaları sevindirici şeyler.
“Kaybetme alışkanlığını değiştirdik”
Ligin dibine demir atmış bir Elazığspor vardı. Siz buraya geldiğinizde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Geldiğimizde psikolojik olarak takımın üstünde bir kaybetmeye alışmışlık vardı. Kırılmalar yaşanıyordu. Bir gol yendiğinde takım yine kazanamayacağız psikolojisine giriyordu. Fakat ben insan yapısı olarak hırslı biriyimdir. Oyuncuların geri düştükten sonra tepki vermemeleri beni en çok üzen şeydi. Artık daha çok tepki veren bir ekibiz. Mesela ilk yarıya baktığımızda hem yerimiz kötüydü hem de kalesinde 39 gol gören bir takım vardı. Bu çok büyük bir rakam. Tabii burada kadro yapısının da etkisini görüyoruz. Defansta yaşanan sakatlıklar ve cezalar, orta sahada savunmaya yönelik isimlerin olmayışı takımımızın kurgusunu etkiledi. Bu yüzden son maçlara doğru takım kurgusunda değişiklik yaptık. Savunmamızı oturttuk. Topa daha çok sahip olmaya başladık. Bilica ile orta sahayı biraz daha fiziksel ve defansif olarak güçlendirdik. Bu da bizim direncimizi artırdı. Daha az gol pozisyonu vermeye başladık. Artık rakiplerimize karşı iyi hücuma çıkıyoruz. Daha rahat pozisyon buluyoruz. En önemlisi kaybetmeye alışmış bir takım artık kazanmaya alışmış bir takıma dönüştü. Son 4-5 maça baktığımızda kaybetmiyoruz. Bunu oyuncuların kafasına yerleştirmek çok önemliydi. Bunu devam ettirmek istiyoruz. Asıl lig şimdi başlıyor.
“Elazığspor’da bunu yapmak isterim”
Bir teknik direktörün kendi sistemine uygun oyuncuları toplayıp ideal kadrosunu kurması ve bu kadroyla hedeflerine ulaşması için kaç sene gerekiyor?
Bu tablo ideal olanı. Futbolun gerçeğine baktığınızda kulüp yapısını doğru oluşturursanız, doğru sistem ulaşmış olursunuz. Tabii burada iki taraflı da düşünmek lazım. Biz, teknik adamlar olarak buna ne kadar hazırız? Kulüp başkanları buna ne kadar hazır? Profesyonel bir yapı kurmalıyız. Şu andaki ortam buna müsade etmiyor. Elazığspor için konuşursak. Ben, burada ileriye dönük bir ortam kurmak istiyorum. Başkanımız da bize her konuda destek oluyor. Transferlerde, yapacağımız harcamalarda bize güveniyor. Bu güven ortamı önemli. O yüzden her şeyi bize bırakabiliyor. Uzun vadeli bu işi yapmak istiyorsak bu senenin sonunu gördükten sonra buna dair bir plan yapmak isterim. 3 aydır Elazığ’dayım. Şehir futbolu seviyor. Çok fazla destek yok ama başarı gelirse her türlü desteği alırız.
İnsanlar futbolu seviyor. Kulüp yapısı buna müsait. Başkanımız buna müsait. Size güven veriyor, destek olabiliyor. Uzun vadede bunu yaşamak isterim. Tabii şu an kritik bir dönemden geçiyoruz. Hem günlük hem de ileriye dönük düşünmek zorundayım. Bu süreçte altyapıyla ilişkimizi artırıyoruz. Kulüp içindeki yapıyı değiştirmeye çalışıyoruz. Biraz daha kurumsallaşmak önemli. Bunlar da yavaş yavaş olacak şeyler. Mesela dışarıdan oyuncu bulup, onu bünyemizde kendi oyun stilimize uygun yetiştirmek isterim. Tabii stresli bir dönemden geçiyoruz. Transfer dönemi bana çok ağır geldi. Neredeyse 200 futbolcu izledim. Bu yoğun süreçte baya yoruldum. Gece rüyamda oyuncuları görmeye başladım. (gülüyor)
“Benim takımımım futbol oynamalı”
Okan Buruk’un ideal takımı nasıl olmalı?
Şu andaki takımımza baktığımızda topu daha çok ayağımızda tutmaya çalışıyoruz. Geriden oyun kurmaya çalışıyoruz. Mesela bunu Galatasaray maçında yaparak kolay bir şekilde ikinci ve üçüncü bölgeye geçtik. Bu benim için önemli. Topu kaptırdığınız yerde baskı yapmak, önde zaman zaman baskı yapmak hem hücumda hem de savunmada bunu yapabilen kaliteli ayaklarla oynamak; benim oyun felsefelerimden biri. Hepsini de anlatmayayım. Takımı anlatıyormuşum gibi oldu. (gülüyor) Kendi oyun felsefemi kurup ona göre futbol oynatmak istiyorum. Son haftalara baktığımda kendi istediğim takım doğrultusunda ilerliyoruz. Benim için futbolumu oynamak önemli. Ne yazık ki Türkiye’de takımlar oynamak üzerine değil kazanma üzerine odaklı. Bu hafta kendi takımımı ve Akhisarspor takımını seyrederken zaman zaman mutlu oldum. İki takım da oynamaya çalışıyor, kaliteli ayakları var. Bir şeyler yapmaya çalışıyor ama bazı maçları izlediğimde futboldan nefret ettiğim oluyor. Uzun toplar, kimse emek sarf etmiyor. İşte bu yüzden ben takımını futbol oynatan bir teknik adam olmak istiyorum.
Türkiye ya da yurtdışına baktığınızda hangi takım sizin aklınıza en yatkın futbolu oynuyor?
Bu anlamda Barcelona’yı öne çıkartabiliriz. İspanya Milli Takımı’nı da dahil etmeliyiz buraya. Özellikle geriden oyun kurma, sahaya yerleşme, pas alma topa sahip olma anlamında çok iyiler. Tabii zaman zaman pas konusunda fazlasını yapıp ekran başında canınızı da sıktıkları olmuyor değil. (gülüyor) Onun dışında Danimarka Milli Takımı’nı da beğeniyorum. Saha dizilişlerinden, oyuna başlamalarından, oganizasyonlarından o elektriği alıyorsunuz. Sahadaki resmi görüyorsunuz. Tabii bu takımla da alakalı. Belki İspanya futbolu bu anlamda daha göze hoş gelen bir yapıya sahip. Çünkü herkes oynamaya çalışıyor. Bloklar arasında birbirlerine yakınlar. Mesela geçen sene Atletico Madrid ile Real Sociedad arasında bir maçı yerinde izledim. İnanılmaz kompakt oynuyorlar. Herkes çok yetenekli değildi belki ama iki takım da gidip geliyordu. Oyunun boyunu kısaltıyorlardı. Türkiye’de bunu çok fazla göremiyoruz. Belki ileride göreceğiz ancak şu an oyuncu yapımız da buna uygun değil.
“Tayfun Korkutla gurur duyuyorum”
Gelecek yıllarda üç büyüklerde ya da yurtdışında çalışmak üzerine bir hedefiniz var mı?
Bunları yapmak için hazır olmanız gerekiyor. Teknik adamlığın yaşı uzun, şu an yaşım 40, biraz daha deneyim kazandıktan sonra doğru yerlerde olmak daha doğru olacak gibi geliyor bana. Tabii ki bu kendine güvenmeme ya da iddialı olmama değil. Her şeyin zamanı olduğuna inanıyorum. Ben daha yolun başındayım. Hiçbir başarı elde edemedim. Önce bu seneyi güzel bir şekilde geçirmek istiyorum. Ondan sonra tabii ki ne olur ne biter bilemem. Ayrıca Türk oyuncuların yurt dışına açılması da önemli. Futbolumuzu bir yerlere getirmek istiyorsak bunların olması lazım. Bununla birlikte Türk hocaların da yurtdışına çıkması önemli. Hepimiz böyle hedefler koymak zorundayız.
Hannover’i çalıştıran Tayfun Korkut’la konuştum. O sevdiğim değer verdiğim bir insan, benim gurur kaynağım. Lige de iyi başladı. Biz milli takımda kader birliği yapmıştık. Onun başarılı bir yol çizmesi, Almanya’nın önemli takımlarından birinin başına gelmesi çok önemli bence. Bu, Türk teknik adamlar için hem de bütün bu işi seven ve özellikle Türk futboluna bir şeyler vermek isteyen insanlar için önemli bir şey.
“Türkiye’de scouting yapan takım yok”
Oyuncu izleme (Scouting) konusunda bir çalışmanız var mı? Neler yapıyorsunuz bu konuda?
Biz Elazığspor’a gelmeden önce burada bir ekip mevcuttu. Ancak göreve gelmemizle ayrıldılar. Şu an izleme ekibi yok. Biz, kendimiz belirlediğimiz oyuncuları izliyoruz. Daha önceden benim de bir portföyüm vardı. Dışarıdan baktıklarımız, bazı firmalardan aldığımız detaylarla takip ettiğimiz oyuncular var. Tabii ki bizim bütçelerimiz belli. Çok oyuncu beğeniyorsunuz ama bütçeleri bizi aşıyor. Belki sezon başına yönelik bir çalışmamız olabilir. Çünkü devre arası transferi daha zor. Daha çok oynamayan oyuncular ya da yüksek bonservislileri bulabiliyorsunuz. Bunlar da bizim yapımıza uymuyor.
Tabii şu da bir gerçek ki scouting dediğimiz olayı Türkiye’de iyi yapan hiçbir takım yok. Genç yaşta alıp parlattığınız ucuz maliyetle yetiştirdiğiniz oyuncu mevcut değil. Evet, iyi niyetli çalışan insanlar var bunu görüyorum. İyi listeler oluşuyor ama bu sözde kalıyor, gerçekleşmiyor. Özellikle takip edilen oyuncular vardır. Ben şu ana kadar kulüplerin böyle bir yatırım yaptığını ve bu doğrultuda oyuncu aldığını görmedim. Tabii ki burada yabancı sayısı herkesi kısıtlıyordur. Zora sokuyordur.
Milli takımların alt yaş gruplarında antrenörlük yaptınız. Bu durumun ne gibi avantajları vardır?
1993-1997 arası jenerasyonundan birçok futbolcuyla çalıştım. 2000 doğumlulara kadar olanları da biliyorum. Bu anlamda oyuncuları tanımak önemli. Sezon başında bu tarz oyuncuları kadronuza dahil edebilirsiniz. Hatta 94 ve 95 doğumlu oyuncularımız da var. Erol ve Muhammed, bunların kadroda yer alması benim için önemli. Bu isimlere de kupa ve ligde yer vermeye başladık. Bundan sonra da oynatacağım.
Fenerbahçe ve Galatasaray’da forma giymiş olan Stepjan Tomas, İrfan Saraloğlu’ndan sonra diğer yardımcınız oldu. Ekibinizde nasıl bir görev dağılımınız olacak?
Tomas benim çok sevdiğim inanılmaz pozitif bir insan. Rubin Kazan’da izleme ekibinin başındaydı. Avrupa genelinde birçok futbolcuyu takip ediyordu. Tabii onun izledikleri 8-10 milyon euroyu bulan isimler oluyordu. O anlamda şu an farklı bir yere geldi. İrfan hoca da Türk futboluna uzun yıllar hizmet etmiş, Fenerbahçe’de çalışmış bir isim. Ekibim de Mehmet hoca, Erdi hoca gibi değerli isimler de mevcut. Tomas hoca da bu ekibin tribündeki parçası olacak. Onun oradan gördükleri ışığında maçları değelendireceğiz. Şunu da belirtmem lazım. Biz bir ekibiz. Hepimiz birbirimizin yardımcısıyız. Burada aynı işe hizmet ediyoruz. Ben ön planda olabilirim. Ama ekibim çok önemli.