İçimdeki Ses Beni Bugünlere Getirdi!

Çaykur Rizespor'un boğa gibi kuvvetli santrforu Léonard Kweuke, Kamerun'da başlayıp İran, Slovakya, Almanya, Çek Cumhuriyeti'nden geçen ve Karadeniz'in doğu ucuna ulaşan futbol yolculuğunu TamSaha'ya anlattı.

7 yaşında yetim kalan, ayakta kalabilmek büyük zorluklar yaşayan ve annesinin desteğiyle futbolcu olan başarılı santrfor, "Çok büyük bir yetenek değildim ama kafamda her zaman 'Sen çok çalışmalısın. Çok çalış, çok çalış ki yurtdışına çıkabilesin. Orada top oynayabilirsin' diyen bir ses vardı. O sesi dinleyerek bugünlere geldim" diyor.

.12 Temmuz 1987 Douala Kamerun doğumlusun. Nasıl bir çocukluk geçirdin?

Açık söylemek gerekirse kolay bir çocukluğum olmadı. 7 yaşındayken babamı kaybettim. Annem beni amcamın yanına, Bafoussam diye bir yere göndermişti. Oraya gidip geri geliyordum sürekli. Annemle birlikte çok çalışıyorduk. Sürekli bir şeyler satmaya uğraşıyorduk, çünkü para kazanmak zorundaydık. Bu yüzden kolay zamanlar değildi benim için. Ufak bir işimiz olsun, para kazanabilelim diye kendi çapımızda bir şeyler yapıyorduk.

Bu zor çocukluk devresinde içindeki futbol yeteneğini nasıl keşfedip ortaya çıkardın?

Boş zamanlarımızda gençlerle ufak alanlarda aramızda top oynayabiliyorduk. Orada beni izleyenler; "Sende bir şeyler var. Bu yeteneğini fark etmen lâzım. Diğerlerinden farklısın" diyorlardı. Söyledikleri gerçekten de doğru çıktı.

Peki, futbolla profesyonel olarak ne zaman tanıştın?

O zamanlarda bulunduğumuz yerde profesyonelliğe çok yakın bir takım yoktu. Ben direkt Kamerun Genç Millî Takımı'na çağrıldım. Hayatımda ilk kez yurtdışına çakışım da o sayede gerçekleşti. Maç yapmak için İran'a gitmiştik. Profesyonellik adımlarını da o devrede atmıştım.

Seninle birlikte futbol oynayan çocuklardan çok farklı bir yerdesin bugün. Diğer arkadaşlarından farklı ne yaptın da bu düzeye gelebildin?

Açıkçası kendime her zaman güveniyordum. Kendime olan inancımı hiçbir zaman yitirmiyordum. Ve her seferinde kendimi birilerine göstermeye çalışıyordum. Yaşım genç olmasına rağmen o zamanlar da böyle kuvvetli birisiydim. Her zaman kendimi göstermeye çalışırken bir şekilde şansım yaver gitti ve profesyonel olabildim. Aramızdaki fark belki de buydu. Çok büyük bir yetenek değildim ama kafamda her zaman "Sen çok çalışmalısın. Çok çalış, çok çalış ki yurtdışına çıkabilesin. Orada top oynayabilirsin" diyen bir ses vardı. Bu sesin nereden geldiğini açıkçası tarif edemiyorum ama böyle oldu işte… O sesi dinleyerek bugünlere geldim. Tabiî ki buradan anneme özel bir teşekkür göndermek istiyorum. Annem bana çok yardımcı oldu. Okulu bırakmak çok zordu çünkü. O kadar kötü şartlarda inanılmaz önemliydi okula gitmek. Ve annem bana destek olunca ben de okulu bırakıp direkt futbola yoğunlaştım. Bana daha çok çalışmamı söyleyen ve arkamda duran insandı annem.

Peki, "Nereden geldiğini bilmediğim o ses" dediğin ses; o yaşadığın zor günlerden geliyor olabilir mi?

Belki dediğiniz gibi olabilir ama ben Tanrı'ya çok inanıyorum ve çok güveniyorum. Belki oralardan da bir şeyler gelmiş olabilir.

1999'da Cintra Yaounde takımında kariyerin başladı. Sonrasında nasıl bir yol izledin?

Cintra Yaounde beni İkinci Lig'e kiralamıştı. Ardından tekrardan Cintra'ya döndüm ama her seferinde genç millî takımlarda oynamayı denedim. Sonunda da bir turnuvaya katılabildik. Ancak turnuva sonrasında diğer futbolcuların aldığı güzel teklifler gibi teklifler alamadım. Bana sadece İran'a gidebilme şansı doğmuştu. Ben de tercihimi İran'dan yana kullandım.

Evet, sıradaki sorum buydu. Bir sezon İstiklal Tahran takımında forma giydin. İran maceran nasıldı? Ne gibi tecrübeler edindin?

Öncelikle şunu söyleyebilirim. O turnuvadan sonra pek fazla bir seçeneğim yoktu. Elimde hiçbir şey kalmamıştı. Anneme yardım etmek zorundaydım. Bunun bilincindeydim. Bir tane adam bana böyle bir teklifle yaklaşınca ben de hiç düşünmeden kabul ettim. Yurtdışına gitmek önemliydi. Diğer arkadaşlarım Fransa'ya, Almanya'ya gitmişti; bir tek ben kalmıştım. O turnuvada çok iyi oynayamamıştım. O yüzden bir şeyler yapmam gerekiyordu. Annemi düşünüyordum açıkçası. İran'ı seçme sebebim anneme yardım edebilmekti. Tahran çok güzel bir şehir. İran çok güzel bir ülke. İlk altı ayım yalnız geçmişti. Sonrasında yanıma Kamerunlu bir futbolcu daha geldi. O zaman daha kolay oldu her şey. Çünkü Kamerunlu arkadaşımla çok iyi anlaştım. Tek mesele şuydu; istediğim gibi giyinemiyordum. İstanbul'da giyindiğim gibi giyinemiyordum. Ama benim için bir sorun yoktu açıkçası. O yüzden kalmayı tercih ettim.

İran'ın ardından Slovakya 1. Ligi'nden DAC Dunajska Streda takımına transfer oldun. O sezonki performansından bahsedebilir misin?

İlk altı ayımın çok iyi geçtiğini düşünüyorum. Çünkü oraya transfer olduktan sonra çok sıkı çalışmaya başladım. Birçok takım beni izlemeye geliyordu. O yüzden orada çok iyi bir altı ay geçirdiğimi söyleyebilirim. 16 maçta 11 gol atınca hem kiralık hem satın alma opsiyonuyla Eintracht Frankfurt'tan bir teklif geldi. Şimdi Çaykur Rizespor'da takım arkadaşım olan Ümit Korkmaz'la da orada tanıştım.

21 yaşında gencecik bir oyuncuyken Eintracht Frankfurt seni kiraladı ve Bundesliga'ya adım attın. Frankfurt günlerin nasıl geçti?

Öncelikle çok zor günler geçirdiğimi söyleyebilirim. Çünkü Slovakya'dan Bundesliga'ya geçmek çok ayrı bir seviye. Oradaki çalışma farkı da beni biraz yordu açıkçası. Bu durum, hazır olmadığımı işaret ediyordu bana. Ondan sonra bir sakatlık yaşadım ve fazla bir seçeneğim kalmadı. O yüzden çok zor günlerdi. Belki de bu seviye için henüz hazır değildim. İlk başta her şey çok iyi gidiyordu ancak yorgunluk hissiyatı ve ardından yaşadığım sakatlık derken maalesef önümde çok fazla seçenek kalmamıştı.

Bir sezon sonra bir başka Alman ekibi Energie Cottbus'a yine kiralık olarak transfer oldun ve 29 maçta 5 gol attın.

Açıkçası Frankfurt günlerimden daha iyiydi. Çünkü Frankfurt'tan sakat olarak ayrılmıştım. Energie'de çalışmaya ve yavaş yavaş kendimi daha iyi hissetmeye başladım. Takım İkinci Lig'deydi ve ben hazırlık kampı geçirmeden gelmiştim. Yine de iyi bir deneyim oldu benim için. Ardından da Slovakya'ya geri döndüm.

Cottbus'taki performansından sonra seni Çek Cumhuriyeti'nin güçlü takımı Sparta Prag transfer etti. Orada üç sezon forma giydin, Şampiyonlar Ligi tecrübesi yaşadın. Geriye dönüp baktığında Prag'daki hayatını anlatır mısın bize? Orada geçirdiğin üç sezon sana neler kattı?

Açıkçası çok güzel bir deneyimdi benim için. Çok güzel üç sene geçirdim. Sadece son senemizde Avrupa kupalarına gidemedik. Sonuçta Sparta Prag çok büyük ve ciddi bir takım. Ciddiyetini de her zaman gösteriyor. Her sene Avrupa'da boy gösteren bir takım. Bu yüzden inanılmaz bir deneyimdi benim için. Oradaki taraftarlar da tıpkı Rize'dekiler gibi beni benimsemişti. Ondan sonra bir şanssızlık yaşadım. Ceza aldım federasyondan.

O konuya gelelim. 2013 yılında kötü bir tecrübe yaşadın. Mlada Boleslav ile oynanan Çek Kupası maçında Radek Dosoudil ile mücadele ederken rakibinin bacağı kırıldı. Nasıl bir pozisyondu ve gerçekten neler hissettin? Dosoudil ile daha sonra hiç görüştün mü?

Aslında çok üzücü bir olay bu benim için. Hastanede onu görmeye giderdim. Çoğu kez konuştum onunla. Özür dilemeye giderdim her seferinde. Bana, "Fazla üzülmene gerek yok. Futbolda olan şeyler bunlar. Bana denk geldi" derdi ve beni teselli etmeye çalışırdı. Ama biliyorum üzgündü. Ben bilerek yapmadım bunu. Maalesef böyle bir şey oldu. O sakatlığı yaşadı. O sakatlığı yaşamasaydı ona farklı teklifler vardı diğer ülkelerden. Bunu engellemiş olmam bile beni çok üzüyor.

Çok güçlü ve agresif bir oyuncu olmana ve bu cezayı almana rağmen kariyerinde yalnızca 2 kırmızı, 25 de sarı kart var. Maç içerisinde nasıl bir yapın var? Sinirli misin, yoksa "Pozisyon gereği sertlikler olur" mu diyorsun? İstatistikler de ortada…

Bunu şöyle yorumlayabiliriz. Futbol oynarken benimle aynı işi paylaşan arkadaşlara karşı can yakıcı olmak istemem. Kimsenin canını yakmak istemem. Sadece her zaman karşılarında güçlü birisinin olduğunu hissettirmek isterim. Kimsenin canını yakmadan o hissiyatı vermek isterim. Bu yüzden belki böyle bir istatistik var. Bazen topu korumak isterken rakip gelir ve benden topu almak ister. Bu durumda ister istemez dizim, dirseğim gidebiliyor rakibe. Futbol kuralları dâhilinde olmadığı için sarı kart yiyebiliyorum. Bunlar futbolun içinde olan şeyler. Kesinlikle kimsenin canını yakmak istemiyorum.

2013-2014 sezonunda yolun Çaykur Rizespor ile kesişti. Transfer öykünü anlatır mısın?

Farklı farklı teklifler almıştım ama o dönemdeki Çaykur Rizespor'un hocası beni tanıyordu ve birkaç kez benimle konuşmuştu. Rıza Çalımbay vardı o zaman takımın başında. Buraya gelirsem beni oynatacağını biliyordum. Bana hep, "Çok iyi çalışırsan en iyi forvetlerden biri olursun" demişti. Ben kabul ettim ve başkanımız da bunu finanse etti. Bunun için kendisine teşekkür ediyorum.

Çaykur Rizespor ile gerçekten kimyan tuttu. İlk sezonunda 25 maçta 11 gol attın. İkinci sezonunda da 31 maçta 13 golle istikrarını sürdürdün. Bu sezon da 16 maçta 9 golün var. Performansını nasıl değerlendiriyorsun?

Şunu söyleyebilirim. Bana güvenen insanların güveni boşa çıkmasın diye çok çalıştım. İlk sezonumda bir sakatlığım oldu. İkinci sezonumda da oldu. Ona rağmen hep çalışmayı denedim. Daha çok çalışıp, bir şeyler yapmak istedim. Çünkü başkanımıza ve kulübümüze çok minnettarım. Bana güvendiler ve transfer ettiler. Eski hocamıza da çok minnettarım. Onların bana gösterdiği bu sahiplenme duygusunu geri çeviremezdim. Bir şekilde daha çok çalışıp, bu kulübe bir şeyler katmam gerekiyordu.

Bu sezon attığın gollerden çoğu son dakikalarda. Bunun nedeni fizik gücünün üst seviyede olması mı?

İnanıyorum ki dediğiniz gibi ama bu faktörü de oluşturan Roland Koch ve Hikmet Karaman hocalarım. Çünkü benimle sürekli toplantı yapıp, sürekli ekstra idman veriyorlar. Maçın her dakikasında, son saniyeye kadar her şeyi yapabileceğimizi anlatıyorlar. Açıkçası biraz da böyle oluyor. Biz hep son dakikaya kadar kovalıyoruz. Hiç vazgeçmiyoruz.

Sezon başında Teknik Direktör Hikmet Karaman'la bir sorun yaşadın. Ancak daha sonra tekrar takıma döndün. Nasıl bir süreçti senin için?

Öncelikle şunu söyleyebilirim. Maç esnasında adrenalinin de verdiği etkiyle saygılı bir davranış yapmadım. Ama hocanın her zaman beni sevdiğini bildiğim için bu olaydan sonra da hep Hikmet Karaman ile konuşmaya çalıştım. Bu olayı atlatmamız gerekiyordu. Benim istemediğim şekilde gelişti olaylar. Maç esnasında çok yorgunduk, çabalıyorduk. Üzücü bir olaydı benim için. Hiç istememiştim. Hocanın da bana güvendiğini ve sevdiğini düşünerek her zaman konuşmaya çalıştım. Hoca da hiçbir zaman kapılarını kapatmadı. Her seferinde bir baba gibi yaklaştı bana. Bu olayı atlatmamızda hocanın tavrı çok büyük bir faktördü.

Rize'de nasıl bir hayatın var? Neler yapıyorsun?

Rize'de çok güzel bir yaşantım var. Siz de gördünüz insanların bana yaklaşımını. Takım arkadaşlarımla bazen dışarda, bazen evde buluşuyoruz ve sohbet ediyoruz. Bazen Playstation oynuyoruz. Güzel bir yaşantım var açıkçası Rize'de… Çok memnunum buradaki hayatımdan. Çok güzel uyku çekebiliyorum. İki gün iznim olursa İstanbul'a gidiyorum.

Çaykur Rizespor'un ateşli bir taraftar topluluğu var ve seni gerçekten çok seviyorlar. Senin için, "Rize'ye Belediye Başkanı ol Kweuke" çağrısı yapılıyor. Hatta taraftarlar seni fotomontajla general bile ilân etti. Bu tarz ilginç şeyler için neler düşünüyorsun? Taraftarlarla nasıl bir ilişkin var?

Bu tip şeyleri görünce onları anlayabiliyorum. Beni ne kadar sevdiklerini görebiliyorum ve bu beni çok mutlu ediyor.

Bugüne kadar birçok kulüpte oynadın ve birçok taraftar grubu gördün. Çaykur Rizesporlu taraftarlar hakkında neler düşünüyorsun?

Taraftarlarımızdan son derece memnunum. Azıcık deliler, azıcık sevecenler ve bu karışım inanılmaz bir şey. Bu bizi çok mutlu ediyor. Ama buradan taraftarlarımıza bir mesaj göndermek istiyorum. Umarım ilk sezonumda olduğu gibi bizi daha çok desteklemeye gelirler. Çünkü onların destekleri son derece önemli. Onların da bizim gibi savaşmaları gerekiyor. Onlarla olduğumuz zaman futboldan keyif alıyoruz. Onlar olmadığı zaman futbol yok. Tribüne gelmeleri lâzım. Futbolun güzelliğidir bu. Taraftar olmazsa olmaz…

Trabzonspor'a attığın golle birlikte kulüp tarihinin en golcü yabancı futbolcusu oldun (33 gol) ve tarihe geçtin. Bu nasıl bir duygu? Neler düşünüyorsun bunun için?

Bunun açıkçası çok önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ben sadece futbol oynayıp daha fazla gol atmak istiyorum. Çok çalışmaktan bunu düşünecek vaktim kalmıyor.

Süper Lig'i nasıl değerlendiriyorsun? Takımların neredeyse hepsinde yıldız oyuncular var. Senin gözünle Süper Lig nasıl?

Süper Lig Avrupa'nın en iyi liglerinden bir tanesi. Çünkü maçlar yoğun bir tempoda geçiyor ve ben böyle yoğun tempoda oynanan maçlardan çok haz alırım. Bütün maçları her zaman iple çekerim ve burada olmaktan son derece mutluyum. Zor maçlar benim için çok daha keyiflidir.

Peki, Çaykur Rizespor'daki hedefin nedir?

Öncelikle takımım için daha çok çalışmak istiyorum. Çünkü ne kadar çok çalışırsak o kadar yukarıya gideriz. Bu benim için önemli. Aşağılara oynayan bir takım değil de yukarılara oynayan bir takım olmasını isterim. Türkiye Kupası'nı da kazanabilirsek ondan sonrasında belki Avrupa Ligi'nde boy gösterebiliriz. Bu da bizim için çok güzel olur. Çok iyi bir takıma sahibiz. Birlikte çok iyi çalışıyoruz. Ekibimiz çok iyi. Sağlık ekibinden teknik kadroya kadar uyum içerisindeyiz. Çok iyiyiz ve hiçbir sorun yok. İnanılmaz bir kimya var aramızda.

Antalyaspor'da forma giyen dünyaca ünlü Samuel Eto'o ile akraba olduğun iddia ediliyor. Bu söylentilere son kez nokta koymak ister misin?

Kesinlikle değilim. Öyle söyleniyor ama değilim. Şöyle oluyor. Kamerun'dan gelen herkes birbirine akraba gibi davranır. Çok yakın davrandığımız için de akraba sanılırız. Aynı şehirden, yakın şehirlerden gelince akraba sanılıyor ama değiliz.

19 Eylül 2015 tarihinde Eto'o ile karşı karşıya geldin. Rize'deki maçta Antalyaspor'u 5-1 gibi farklı bir skorla mağlup ettiniz. İkiniz de 90 dakika sahada kaldınız. Maç sırasında neler yaşadınız? Maçtan sonra neler konuştunuz?

Açıkçası normal bir ilişkimiz var. Maçtan önce de sonra da ağabeyimi görmeye gidiyormuş gibi gittim yanına. O da benim performansımı değerlendirerek çok mutlu olduğunu söyledi. İki sene önce millî takımda birlikte oynadık. Togo'ya karşı iki gol atmıştı Eto'o… O günden bu yana performansımın arttığını söyledi bana. Ağabey-kardeş ilişkisi gibi bir ilişki var aramızda.

28 yaşında bir oyuncu olarak; bundan sonraki kariyer planlaman nasıl? Hedeflerin neler?

Öncelikle şunu yapmak isterim. Burada çok iyi bir performans yakalayıp buradan daha büyük bir takıma gidebilirim. Ama önceliğim bu sezon ve kulübüm Çaykur Rizespor… Çaykur Rizespor'un başarısı için ter dökeceğim.

Kamerun Milli Takımı'na çağrıldın ancak çok fazla forma şansı bulamadın. Millîtakımla ilgili düşüncelerin neler?

Bununla ilgili pek fazla açıklama yapamam, çünkü hocamızın tercihi. Ben sadece daha çok çalışmalı ve o formayı kazanmalıyım.

Küçükken bir idolün var mıydı?

İdolüm Brezilyalı Ronaldo… Her zaman onu örnek aldım. Beğendiğim çok forvet var ama Brezilyalı Ronaldo çok ayrıdır benim için.

Şu an için dünyada ve Türkiye Ligi'nde en çok beğendiğin santrfor kim?

Türkiye'de Eto'o ve Gomez… Dünyada ise Suarez.

Ligimizde en çok hangi defans oyuncularına karşı oynarken zorlandın bugüne kadar?

Kasımpaşa'dan Titi beni çok zorladı açıkçası…

Küçük bir çocukken, çok zor günler yaşarken buralara gelebileceğini hayal ediyor muydun?

Bu kadarını tahmin edemezdim ama size söylediğim gibi her zaman kafamın içinde bir ses vardı. Altıncı hissim söylüyordu bunu bana. Daha çok çalışıp yurtdışına gitmemi söyleyen bu sesi takip ettiğim için bir şeyler hissediyordum. Ama bunu her zaman kendime saklıyordum. Çünkü çok büyük bir yetenek değildim. Her zaman kendime sakladığım bir şeydi. Her gün Tanrı'ya şükrediyorum. Bu seviyelerde oynayabilmek bile çok mutlu ediyor beni. Türk insanının da benimle ilgili iyi yorumlar yaptığını duyunca çok mutlu oluyorum.

Ailen burada mı yaşıyor?

İki kardeşim benimle beraber yaşıyor.

Kaç kardeşsiniz?

Üç erkek, iki de kız kardeşim var.

Annen Kamerun'da mı yaşıyor?

Evet.

Artık seninle çok gurur duyuyordur…

Kesinlikle. Yakında o da yanıma gelecek zaten…

Bakmadan Geçme