Elazığspor Sayesinde Tanındım!
Eskişehirspor forması giyen Erman Kılıç, Türkiye Futbol Federasyonu'nun resmi yayın organı Tam Saha Dergisi'ne röportaj verdi.
1992'de Erzincan depreminin ardından göç ettiği İzmir'de futbolla tanıştı ve çeşitli takımlarda oynadıktan sonra da İstanbul BBSK ile Süper Lig serüvenine başladı. Kariyerinin en kötü dönemlerini yaşadığı Sivasspor'da ise takımın başına Rıza Çalımbay'ın gelişiyle büyük bir çıkış yakaladı ve bu sayede Galatasaray'a transfer olmayı başardı. Sarı-kırmızılılarda çok kısa bir süre kaldıktan sonra Eskişehirspor'un bu sezonki Avrupa kupalarına katılma hedefini gerçekleştirebilmek için bu kulübe geçiş yapan usta oyuncu, kariyer hikâyesini TamSaha'ya anlattı.
TamSaha Dergisi olarak seninle ilk kez röportaj yapıyoruz. Bu nedenle öncelikle kısaca seni ve aileni tanıyarak, futbolla da nasıl tanıştığını sorarak başlayalım röportaja…
1983 yılında Erzincan'da doğdum. 9 yaşına kadar da orada yaşadım. 1992'de Erzincan depreminden sonra hayatımız bir anda değişti. Depremden dolayı şehirde yaşanan büyük sıkıntılar bizi de etkilemişti. Dolayısıyla o dönem, babamın işi nedeniyle İzmir'e taşınmak zorunda kaldık. Babam tekstil fabrikasında çalışıyordu ve depremden fabrika da etkilenmişti. Bundan dolayı tayini çıktı ve böylece İzmir'in Bergama ilçesine yerleştik. Futbola başlamam konusunda babam çok hevesliydi ve bu dönemde bana büyük destek verdi. Bu sayede Bergamaspor'un oyuncu seçmelerine katıldım ve takıma alındım. Futbola Bergamaspor'un altyapısında başladım, 2000 yılında da bu kulüpte profesyonel oldum.
İki İzmir kulübünde forma giydikten sonra doğduğun topraklara mesafe olarak yakın bir yere, Elazığspor'a transfer olmuşsun…
Bergamaspor'da profesyonel olarak 3-4 sezon forma giydikten sonra, bir başka İzmir takımı olan Aliağaspor'a geçiş yaptım. Aliağa da Bergamaspor gibi 3. Lig'de mücadele ediyordu o dönemde. İki sezon da burada forma giydim. Ardından o dönem 1. Lig'de mücadele eden Elazığspor'a transfer oldum. Elazığspor, önceden oynadığım ekiplere göre hem daha üst ligde ve daha göz önünde bir ekip olduğundan hem de bu ligdeki karşılaşmalar televizyondan da yayınlandığından dolayı popülerliğim arttı. Kısacası ilk olarak bu kulüpte tanındım diyebilirim.
Futbol kariyerinin bu ilk yıllarında, eksik yönlerinin üzerinde durup gelişimine en çok katkı yapan teknik adam kimdi?
Elazığspor'da forma giydiğim iki sezonda Ekrem Al, Mehmet Şahan ve Adnan Şentürk'le çalıştım. Hepsi çok değerli hocalardı. Ancak Mehmet Şahan Hocamın yeri ayrıydı diyebilirim. Kendisi bana çok destek verdi. Yeteneklerime her zaman inandı ve güvendi. Onun verdiği bu güven, futbolumu geliştirmeme büyük katkılar sağladı.
İstanbul BBSK ile Abdullah Hocanın teklifi sayesinde anlaşmıştım. Kendisi beni takımında görmek istediğini belirtmişti. O sezon, İstanbul BBSK da benim gibi Süper Lig'deki ilk dönemini yaşayacaktı. Süper Lig'deki ilk yıllarım olmasına rağmen ortaya iyi bir performans koyduğumu düşünüyorum. İstanbul BBSK dönemi kariyerim için iyi bir vitrin oldu diyebilirim. Abdullah Avcı'nın oyun sistemine gelmeden önce kendisinin kişilik olarak çok iyi ve düzgün bir insan olduğunu söyleyebilirim. Hoca olarak ise kesinlikle despot bir yapısı yok. Oyuncularına arkadaşça yaklaşmayı sever Abdullah Hoca. Antrenmanları da son derece zevkli geçer. Onun da futboluma katkıları önemlidir. Abdullah Avcı döneminde takım halinde hücuma gidip, takım halinde savunma yapma anlayışı vardı. Yeni çıkan takımlar için lig her zaman risklidir. Oyun olarak biraz açılırsan, ilk sezon olmasa da bir sonraki sezon küme düşebilirsin. İstanbul BBSK bu dengeyi çok iyi tutturmuştu ve bu sayede ligde 5-6 sezon mücadele ettiler. Bunu sağlayan da Abdullah Avcı'nın sistemiydi elbette. Nitekim Abdullah Hoca takımdan ayrılınca o felsefe kayboldu ve bir süre sonra da takım küme düştü.
Sivasspor'da ofansta daha fazla yer alıyordun ve bu bölgede son derece etkili oluyordun. İstanbul BBSK'da ise Sivasspor'a oranla daha çok savunmada görüyorduk seni. Takımın oyun sisteminin gereği miydi bu?
İstanbul BBSK, o dönem lige yeni çıkmış bir takımdı ve bu yüzden tabiri caizse takım olarak haddimizi bilerek ve son derece dikkatli oynamamız gerekiyordu. Bundan dolayı daha fazla kapanan ve savunma anlayışı ön planda olan bir takımımız vardı. Sivasspor ise hem hücum potansiyeli daha yüksek hem de İstanbul BBSK'ya göre Süper Lig tecrübesi daha fazla olan bir takımdı. Dolayısıyla iki takımın sistem ve anlayış farkından ötürü Sivasspor'da hücumda daha çok yer aldım ve daha etkiliydim.
İstanbul BBSK'nın en büyük sorunu iç saha maçlarını boş tribünlere oynamak dersek pek de yanlış olmaz. Bu durum futbolcuları nasıl etkiliyordu peki?
Bu noktada bir anımı anlatayım. Ben İstanbul BBSK'da oynarken, Atatürk Olimpiyat Stadı'nda daha sonra transfer olacağım Sivasspor ile karşılaşacaktık. Bildiğiniz gibi genelde iç saha maçlarını boş tribünler önünde oynuyor İstanbul BBSK. O sezon da Sivasspor şampiyonluk mücadelesi veriyordu. Dolayısıyla da Sivasspor taraftarları stadyumu doldurmuştu. Biz de arkamız dolu görünsün diye takım fotoğrafını Sivasspor tribünlerinin önünde vermiştik (gülüyor). Ancak şunu söyleyebilirim ki, İstanbul BBSK ile Süper Lig'deki ilk mücadelemizde kendi evimizde Fenerbahçe'yi mağlup etmiştik. Bu galibiyet, bizdeki iç saha maçlarını boş tribünler önünde oynama düşüncesini silmişti. İyi başladık ve böyle devam edeceğiz demiştik takımca. Olumsuz şartları kendi lehimize çevirmeyi öğrenmiştik açıkçası.
Sivasspor günlerine gelelim şimdi de. Transferin gerçekleştiği dönemde Sivasspor zirveye oynayan bir takımdı ancak daha sonra ciddi bir düşüşe girdi ve ligin alt sıralarına kadar geriledi. Bunun sebebi neydi sana göre?
Sivasspor'la anlaştığımda takımın teknik direktörü Bülent Uygun'du. Şampiyonluğu kaçırıp ligi ikinci tamamladıklarından hemen sonra transfer olmuştum. Buradaki ilk iki sezonum biraz inişli-çıkışlı geçti. Bileğimden geçirdiğim sakatlıktan ötürü düzenli futbol oynayamadım. O dönem takımda da bazı sıkıntılar oldu ve bu da takımın ahenginin bozulmasına yol açtı. Bana göre bunun nedenleri takımdan çok sayıda oyuncunun gidip, bir o kadar fazla futbolcunun transfer edilmesi ve sık sık teknik direktör değişikliği yapılmasıydı. Aynı dönemde takımın santrforu Mehmet Yıldız'ın sakatlanıp uzun süre forma giyememesi de bizi olumsuz etkiledi.
Dediğim gibi, takımın kötü gittiği dönemde sakattım ve çok sık forma şansı bulamıyordum. Oynadığım zaman da devam eden sakatlığımdan dolayı istediğim performansı gösteremiyordum. Bu sıkıntıları yaşadıktan sonra Rıza Çalımbay'ın teknik direktörlüğe getirilmesiyle işler benim için iyi gitmeye başladı. Futbol hayatımda bana en büyük katkıyı sağlayan hocalardan biri Rıza Çalımbay'dır. O dönem benim için olmak ya da olmamak gibi bir durum söz konusuydu ve Rıza Hocanın desteğiyle bu kritik dönemden başarılı bir şekilde çıktığımı düşünüyorum. Rıza Hoca takıma ilk geldiğinde başkan kendisine orta sahaya takviye yapacağını söylemiş. Rıza Hoca ise "Transfer istemiyorum, bu sezonki asıl transferimiz Erman'dır" diye cevap vermiş. "Biraz destek olur ve üzerinde durursak Erman bize katkı sağlar" demiş. İşte bunu bilmek bana büyük bir özgüven verdi. Nitekim bunun sonucunda iyi bir çıkış yakaladım. Ayrıca Rıza Hoca hem bana hem de takım arkadaşlarıma şunu öğretti: "Yenik durumda olsanız dahi asla farkın açılmasına izin vermeyin, iki de yesek, üç de yesek, mücadele edip farkı azaltma ya da skoru eşitleme gayretinden asla vazgeçmeyin." İşte bu da benim oyun karakterime, mücadeleyi bırakmayan bir oyuncu olarak yansıdı.
Sivasspor'da hücumda gösterdiğin aktifliğin yanı sıra uzaktan attığın müthiş gollerle de kafalarda yer ettin. Bunun nedeni forvet arkasında yeni bir rol üstlenmen miydi?
Sivasspor'da Rıza Hocanın saha içinde bana verdiği bir özgürlük vardı. Tabii ki top rakipteyken de defansa yardım etmeye çalışıyordum ama top bizdeyken daha çok iş yapma eğilimdeydim bu özgürlükten dolayı. Az önce de bahsettiğim gibi Sivasspor'un oyun yapısı İstanbul BBSK'ya göre daha hücum ağırlıklıydı. Bu oyun tarzı benim de futbol karakterime daha uygundu. Gol bölgelerinde daha fazla topla buluşma fırsatı buldum ve hem hücuma daha çok katkı yaptım hem de güzel gollere imza attım.
Sivasspor'da saha içinde en iyi anlaştığın isimler kimlerdi?
Kadir Bekmezci… Bence Kadir, Türkiye'de hem ileri hem de geri koşan ve oyunun iki yönünü de oynayabilen en iyi futbolculardan birisi. Onunla hem saha içinde hem de saha dışında çok iyi anlaşıyordum. Bu da performansıma olumlu yansıyordu. Saha içinde arkamda birinin olduğunu biliyordum ve de bu da benim güvenli bir şekilde rahat top oynamama neden oluyordu. Hatta bununla ilgili bir örnek anlatmak istiyorum... Bir Beşiktaş maçında gol atmıştım ve maçtan sonra röportajda bana golün nasıl gerçekleştiğini sordular. Ben de pozisyon sırasında top sürerken, topu sağ ayağımdan sol ayağıma çektiğimi, sonrasında vurmaya niyetlendiğimi ancak mesafe uzak diye buna cesaret edemediğimi söyledim. Tam o sırada arkadan birisinin "Vur, vur" diye bağırdığını, bunun üzerine güven toplayarak hemen kaleye şut çektiğimi ve golün böyle gerçekleştiğini anlattım. Golü attıktan sonra o "Vur, vur" diye bağıran kişinin Kadir olduğunu öğrendiğimi ifade ettim. Bu olaydan yola çıkarak kendisinin benim oyunuma ne kadar etki ettiğini görebilirsiniz zaten.
Sivasspor'da yaşadığın günlerle ilgili kayda değer bulduğun başka önemli olaylar var mı?
Erman Kılıç olduysam Sivasspor'un bunda çok payı var. Sakatlık ve kötü performansımın yanı sıra çok zor günler de yaşadım Sivasspor'da. Takım olarak şike sürecini yaşadık. Bundan dolayı 5-6 ay boyunca futbolcular olarak taşın altına elimizi koyduk diyebilirim. Sivasspor belki tarihindeki en zor günleri yaşıyordu ve Süper Final'in oynandığı o dönemde takımın Play-Off'lara kalmasını sağlamak bile büyük başarıydı bana göre. Sivasspor'da görev aldığım uzun yıllar boyunca takıma iyi hizmet ettiğimi düşünüyorum.
Ancak takımdan ayrıldıktan sonra Sivasspor taraftarından tepki aldın. Bunun sebebi neydi sence?
Hani insan çok sevdiği birini başka bir yere göndermek istemez, gittiği zaman da üzülür ya; buna benzer bir tepkiydi Sivasspor taraftarınınki. Benim başka bir kulüpte oynamamı kabul edemediler. Tabii ki son derece saygı duyuyorum bu görüşlerine. Zamanla bu tepkinin biteceğini düşünüyorum.
Seni sen yapan bir ekipten ayrılmanın sebebi herhalde Galatasaray gibi büyük bir kulübün kapını çalmasıydı…
Aslında transfer döneminde Beşiktaş'la anlaşmak için İstanbul'a gelmiştim. Önceden Galatasaray'la da görüşülüyordu ancak ön plana çıkacak herhangi bir durum da olmamıştı. Bir gün menajerimden bir telefon geldi, "Beşiktaş'la anlaşacağız" dedi. Bunun üzerine İstanbul'a geldim. Ancak o sırada menajerim tekrar aradı ve "Galatasaray'la anlaşacağız" dedi. Ben de gittim Galatasaray'a imza attım bunun üzerine. İstanbul'a Beşiktaş'a transfer oluyorum diye geldim ama sonunda Galatasaray'a imza attım.
Galatasaray'a geleli çok kısa bir süre olmuşken daha transfer sezonu bitmeden ayrılmanın nedeni, o gün de söylediğin gibi düzenli oynayabileceğin bir kulübe gitmek miydi?
Kesinlikle öyleydi. Başka hiçbir nedeni yoktu. O dönemde medyada bir sürü şey yazılıp çizildi Fatih Hoca ve benimle ilgili. Fatih Hocayla kötü ayrıldığımı söylediler. Bunların hiçbiri doğru değil. Fatih Hoca benim nasıl bir karaktere sahip olduğumu biliyor, ben de hocanın nasıl biri olduğunu biliyorum. Türkiye'de futbol deyince akla gelen ilk isim Fatih Terim'dir. O yüzden Fatih Hoca ile çalışmayı kim istemez ki? Ancak bildiğiniz gibi Galatasaray'ın orta sahasında çok önemli ve büyük oyuncular var. Bundan dolayı düzenli olarak oynamam zor görünüyordu. Bu riski göze alarak takımda kalabilirdim ama almadım. Çünkü düzenli oynayamamaktan ötürü performansım düşseydi bunun özel hayatıma da olumsuz yansıyabileceğini düşündüm. Hem ailemle hem de Fatih Hoca ile görüştüm ve düzenli olarak forma giyebileceğim bir takımda oynamak istediğimi belirttim. Hem hoca hem de ailem bu düşüncemi onaylayıp destek verdikten sonra Eskişehirspor'un yolunu tuttum.
Düzenli oynayabilmek için geldiğin Eskişehirspor'daki performansını nasıl değerlendiriyorsun?
Eskişehirspor'a transfer olduktan sonra ilk 8 hafta gerçekten çok iyi geçti benim adıma. Gol attım, asistler yaptım. Ertuğrul Hocanın burada olması da transferimde son derece etkiliydi. Ancak ilk yarının son birkaç haftasında performansımla ilgili sıkıntılar yaşadım. Takımda da bir gerileme oldu, inişli-çıkışlı performans gösterdiğimiz maçlar oldu. Kırılma maçlarını kazanamadık açıkçası. Sezon başındaki hazırlık kampını da burada geçirmediğim için adaptasyon sıkıntısı yaşadım diyebilirim. Ancak devre arası kampıyla da bu sorunu ortadan kaldırıyorum.
Eskişehirspor'daki rolün İstanbul BBSK'daki mi yoksa Sivasspor'dakine mi benziyor?
Ertuğrul Hoca, burada beni forvet arkası da oynatıyor, ihtiyaç olduğu zaman sol kanat ya da sağ kanatta da forma şansı verebiliyor. Dolayısıyla geçmişteki takımlardan farklı olarak burada çeşitli mevkilerde görev yapabiliyorum. Ama bu da benim için problem değil tabii ki. Birden fazla mevkide oynayabileceğimi düşünüyorum. Ertuğrul Hoca da Rıza Hoca'nın bana verdiği şekilde güven veriyor ve sürekli destek oluyor.
Bu durum biraz da futbol anlayışıyla alâkalı aslında. Eskişehirspor topun her zaman kendisinde kalmasını isteyen bir takım. Sivasspor, Eskişehirspor'a oranla topu daha az ayağında tutan bir takımdı. Oradayken savunmada kaptığımız topları hızlı adamlarımızla kontratağa dönüştürürdük. Eskişehirspor'da ise kadronun güçlü olması nedeniyle rakiplerimiz bize karşı genellikle kapanarak oynuyor. İstatistiklere bakarsanız da top genelde bizde görünüyor. Açıkçası ilk defa böyle bir deneyim yaşıyorum. Belki ilk yarının sonunda performansımın düşmesi de bundan kaynaklanıyor olabilir. Çünkü kapanan takımlara karşı nasıl oynanması gerektiğini tam olarak bilemiyorum.
Bu sezonki hedefiniz Avrupa kupalarına katılmak… Hem Ziraat Türkiye Kupası'nda hem Süper Lig'de hedeflerinize ulaşmak için ikinci yarıda neler yapmanız gerekli? İlk yarıya göre neleri değiştirmeniz lâzım?
İlk yarıya göre biraz daha hızlı futbol oynamamız gerekiyor. Çünkü rakipler çok çabuk kapanıyor. Biraz daha hızlı oynayabilirsek ikinci yarı daha verimli geçer. Biz de bu şekilde hedefimiz olan Avrupa kupalarına katılabiliriz. Çok kaliteli bir kadromuz var. Dediğim gibi, kırılma maçlarımız vardı ilk yarıda ve biz bu maçları kazanabilseydik ilk yarıyı üçüncü sırada bile tamamlayabilirdik.
Hangileriydi o kırılma maçları?
9. haftada kazandığımız Çaykur Rizespor maçından sonra Gençlerbirliği ile oynadık mesela. Eğer bir hafta önce olduğu gibi Gençlerbirliği maçında da o havayı yakalayabilseydik, şu an daha yukarılarda olabilirdik. İlk yarının son haftasında mağlup olduğumuz Torku Konyaspor maçı da bence kırılma maçlarından biriydi. İlk yarıda arka arkaya iki maç kazandık ama üçüncüsünü kazanamadık. Kırılma noktası demek isteğim bu... Bir galibiyet serisi yakalayamadık.
Bu daha çok performansla ilgili bir durum. Sezon sonuna kadar önümüzde 3.5-4 ay var. Bu sürede iyi performans gösterirsem, neden A Millî Takım'a seçilmeyeyim ki. Fatih Hoca adaletli bir insan bana göre. O yüzden sezonun ikinci yarısı iyi performans gösterirsem, sezon sonunda yapılacak olan hazırlık kampına çağrılabilirim diye düşünüyorum. Bugüne kadar A Millî Takım'a hiç çağrılmadım. Açıkçası Sivasspor'da iyi performans gösterdiğim dönemde, beni iyi tanıyan Abdullah Avcı Hocam tarafından Millî Takım'a çağrılmayı beklemiştim ama olmamıştı.
Oynadığın mevki itibariyle beğendiğin futbolcular kimler? Futbolun dışındaki vaktini nasıl değerlendiriyorsun?
Gençken Emre Belözoğlu'nu çok sever ve yakından takip ederdim. Futbolunu izleyerek çok şey öğrendim diyebilirim. Dünya genelinde ise Franck Ribery'yi çok beğeniyorum. Boş zamanlarımda ise daha çok ailemle vakit geçirmeyi severim. Evliyim, iki çocuğum var. Zamanımı onlarla birlikte olarak değerlendiriyorum.