Beş Yıldızlı Sanatkârlar!
Millî Takımımızın 12 Kasım günü Şükrü Saracoğlu Stadı'nda ağırlayacağı Brezilya Millî Takımı için 'fenomen' sözü hafif kalır. Bugüne kadar 20 kez düzenlenen Dünya Kupası finallerini hiç kaçırmayan tek takım da onlar, kupayı 5 defayla en fazla kazanan da Bu zaferlere 7 Copa America ve 3 de Konfederasyon Kupası'nı eklediğinizde dünyanın hiçbir takımının onların yanına yaklaşamadığını göreceksiniz.
Futbolun Oscar'ı denilebilecek Dünya Kupası'nı en çok kazananlar da onlar, dünya futboluna her dönemde birer sihirbaz armağan edenler de… Her zaman bekledikleri başarılara ulaşamasalar ve hatta son olarak evlerinde düzenledikleri kupada Almanya'ya 7-1 gibi bir hezimet skoruyla mağlup olsalar bile tüm Dünya Kupalarına katılan tek takım olmayı başaranlar da genellikle oyunun seyir zevkini en yukarıda tutanlar da yine onlar. Pele'ler, Didi'ler, Garrincha'lar, Vava'larla başlayan, Carlos Alberto, Jairzinho, Tostao, Rivelino, Zico, Dirceu, Falcao, Cerezo, Socrates, Dunga, Romairo, Bebeto, Cafu, Roberto Carlos, Ronaldo, Rivaldo, Ronaldinho, Juninho ile devam edegelen samba, bugün de Oscar, Ramires, Neymar ve arkadaşlarıyla varlığını sürdürüyor.
Babası demiryollarında çalışmak üzere Brezilya'ya giden ve orada doğan, 10 yaşında eğitim için gittiği Londra'da futbolla tanışıp onu bir aşk haline getiren İskoç asıllı Charles William Miller'ın Sao Paolo tren garının arkasındaki boş araziye ektiği futbol tohumları, kısa sürede boy verir. Ardından İtalyan göçmenler de işin içine girer ve 1 Aralık 1901 günü kurulan Brezilya Ligi bugünlere kadar ulaşırken içinden dünyanın en büyük futbol yıldızlarını çıkarır. Brezilya'da yerli halkın içinde bulunduğu yoksulluk, futbolu çocuklar için bir kurtuluş kapısı haline getirecek, Copacabana plajlarıyla simgeleşen sokak futbolunun pişirdiği o çocukların bir bölümü, sahip oldukları doğal yeteneklerle birer dünya yıldızı haline dönüşecektir. Futbolun en üst yönetimi olan Brezilya Futbol Federasyonu'nun kuruluşu ise liglerin başlamasından 12.5 yıl sonraya, 8 Haziran 1914 tarihine uzanır. O dönemde adı ise Brezilya Spor Konfederasyonu'dur.
Brezilya Millî Takımı ise ilk büyük başarısını 1916'da düzenlenmeye başlayan Güney Amerika Şampiyonası'nı 1919'da birinci sırada bitirerek elde eder. 1975'de Copa America adını alacak organizasyonda 1922 ve 1949'da iki şampiyonluk daha elde etse de kıtanın krallığı için asıl çekişme, 12 kupa sahibi Arjantin ve 11 kupa sahibi Uruguay arasında yaşanmaktadır. Brezilya ise asıl varlığını ve krallığını, bütün finallerine katılma başarısını gösteren tek takım olduğu Dünya Kupalarında ortaya koyacaktır. Copa America'da 1989, 1997, 1999, 2004 ve 2007'de 5 şampiyonluk daha yaşayan Brezilya'nın futboldaki ayak izlerini Dünya Kupası üzerinden takip edelim.
1930'da Uruguay'da düzenlenen ilk Dünya Kupası'na mesafenin Avrupa'ya uzaklığı nedeniyle sadece 13 takım katıldı. Biri dört, üçü de üçerli olmak üzere dört gruptan oluşan ilk tur mücadelesinde Yugoslavya ve Bolivya ile eşleşen Brezilya, Yugoslavya'ya 2-1 yenilip Bolivya'yı 4-0 yenerek grubunu ikinci sırada bitirdi ve sadece grup birincilerinin yükselebildiği yarı finali göremeden elendi.
1934 İtalya'da ise 16 takım mücadele ediyordu ve statü farklıydı. Daha ilk turdan itibaren eliminasyon sisteminin uygulandığı kupada İspanya ile eşleşen Brezilya, rakibine 3-1 yenilmiş ve ikinci kupa macerasına da daha başlangıçta veda etmişti.
Araya giren ll. Dünya Savaşı sırasında Dünya Kupası'na ara verildiği dönemde Brezilya Millî Takımı'nın uluslararası mücadelesi Güney Amerika Kupası'nda devam etti. Bu dönemde 1942'de üçüncü, 1945 ve 46'da ikinci, 1949'da da şampiyon olan Brezilyalılar, 1950'de ev sahipliği yaptıkları Dünya Kupası'na da mutlak favori olarak çıktı. Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu katılmaya hak kazanan 16 takımdan 13'nün yer aldığı kupada mücadele gruptaki maçlarla başlayacaktı. Meksika, Yugoslavya ve İsviçre ile eşleşen Brezilya, kupanın açılış maçının oynandığı ünlü Maracana'da 25 Haziran günü Meksika önünde gövde gösterisi yaptı. Ademir'in iki, Jair ve Baltazar'ın da birer golüyle 4-0 kazanmışlar, en büyük favori olduklarını dünyaya ispatlamışlardı. 2-2 biten İsviçre maçı fiyakalarını bozsa da Ademir ve Zizinho'nun golleriyle kazandıkları Yugoslavya maçı grup birincisi olmalarına yetti.
O kupanın statüsüne göre gruplarını birinci sırada bitiren takımlar puan usulüne göre birbirleriyle oynayacak ve en çok puan kazanan takım Dünya Şampiyonu olacaktı. Uruguay'ın İspanya'yla berabere kaldığı gün İsveç'i Ademir'in dört, Chico'nun iki ve Maneca'nın bir golüyle 7-1 yenen Brezilya evindeki kupaya iyice ağırlığını koymuştu. İkinci maçlarda Uruguay, İsveç'i iki kez geriden gelip son beş dakika bulduğu son golle 3-2 yenerken, Brezilya, İspanya'ya da 6-1'le patlıyor, gol şovuna Ademir ve Chico ikişer, Jair ve Zizinho da birer golle imzalarını atıyordu.
İsviçre'de 1954'te düzenlenen ve Türkiye'nin de ilk kez katıldığı Dünya Kupası'nda Brezilya çeyrek finalden ötesini göremedi. Farklı bir statünün uygulandığı grupta Yugoslavya, Fransa ve Meksika ile yer alan Sambacılar, 5-0'lık Meksika galibiyetinin ardından Fransa ile 1-1 berabere kalıp averajla birinci olarak çeyrek finale yükseldi. Ancak bu turda kupanın favorisi Macaristan karşısında Djalma Santos ve Julinho'nun golleri Brezilya'ya yetmedi. 4-2'lik yenilgi, Sambacıları erkenden evlerine gönderdi.
İsveç 1958 ise Brezilya'nın Dünya Kupası'ndaki altın sayfalar tarihinin başlangıcı sayılır. 16 takımın dört grupta kozlarını paylaştığı ilk turda Avusturya'yı Altafini'nin iki, Nilton Santos'un da bir golüyle 3-0 yenen Brezilya, golsüz İngiltere beraberliğinin ardından Sovyetler Birliği'nin Vava'nın iki golüyle 2-0 yenerek grubunu ilk sırada bitirdi. Çeyrek finalde Galler engelini henüz 18 yaşını doldurmamış Pele'nin golüyle geçen Sambacılar, yarı finalde ise Fransa'yı 5-2'lik skorla dağıttı. Pele fırtınası üç golle devam eterken, Vava ve Didi'nin de birer golü farklı skorla birlikte finali de getirmişti. Finalde karşılaştığı ev sahibi İsveç karşısında 4. dakikada Liedholm'den yediği golle geriye düşen Brezilyalılar, 9 ve 32'de Vava, 55 ve 90'da Pele, 68'de de Zagallo ile kaydettiği gollerle 5-2 gibi görkemli bir skorla ilk dünya şampiyonluğunu elde etmişti. Dünya Kupası'nın on birinde Djalma Sontos, Hilderaldo Bellini, Nilton Santos, Didi, Pele ve Garrincha ile 6 Brezilya'nın yer alması da o günkü takımın kalitesini göstermesi açısından oldukça çarpıcıydı.
Şili'de düzenlenen 1962 Dünya Kupası da Brezilya'nın üst üste ikinci şampiyonluğuyla noktalandı. Grupta Meksika'yı Zagallo ve Pele'nin golleriyle 2-0 yendikten sonra Çekoslovakya ile golsüz berabere kalan Sambacılar, İspanya'yı Amarildo'nun golleriyle 2-1 mağlup edip grup birincisi olarak çeyrek finale çıktı. Bir sonraki Dünya Kupası'nda şampiyon olacak İngiltere ile oynanan çeyrek final maçı ise Brezilya'nın 3-1'lik üstünlüğü ile noktalandı. Gollerin sahipleri Garrincha (2) ve Vava'ydı. Yarı finalde de ev sahibi Şili, Brezilya'nın karşısında duramadı. Sambacılar, Garrincha ve Vava'nın ikişer golüyle 4-2 kazanıp finale yükseldi. Artık kupayla aralarında sadece Çekoslovakya vardı. 15'te Masopust'tan yedikleri golle geriye düşseler de Amarildo, Zito ve Vava ile üç gol bulup 3-1 kazanarak ikinci Dünya Kupası'nı da evlerine götürdüler. Bu başarıyı sakatlanan Pele'den mahrum olarak elde etmeleri de ne kadar güçlü ve kaliteli bir kadroya sahip olduklarının göstergesiydi.
1966'da İngiltere'de düzenlenen Dünya Kupası ise Brezilya adına gerçek bir hayal kırıklığı oldu. Portekiz, Macaristan ve Bulgaristan'la eşleştikleri gruptan çıkamadılar. İlk maçta Bulgaristan'ı Pele ve Garrincha'nın golleriyle 2-0 yenseler de Macaristan ve Portekiz'e 3-1'ik skorlarla kaybedip evlerinin yolunu erken tuttular.
Ancak Brezilya bundan sonra bir Dünya Kupası daha görebilmek için tam 24 yıl beklemek zorunda kalacaktı. Futbol giderek değişmiş, sürat ve tempo kazanmış, savunma taktikleri öne çıkmış, sokak futbolundan gelen alışkanlıklarını sürdürmek isteyen Brezilyalılar, özellikle disiplinli Avrupa takımları karşısında sonuç almakta iyice zorlanmaya başlamıştı.
1974'te ev sahibinin şampiyonluğuyla sonuçlanacak Federal Almanya'daki turnuvaya yaptıkları başlangıç gelecekteki kötü günlerin habercisi gibiydi. Artık Pele'den mahrum olan kadrolarıyla önce Yugoslavya, ardından da İskoçya ile golsüz berabere kalıp Zaire'yi Jairzinho, Rivelino ve Valdomiro'nun golleriyle 3-0 yendiler. Zaire dışındaki üç takım da grubu dört puanla bitirmiş, Yugoslavya ve Brezilya averajla ilk iki sırayı paylaşıp ikinci tura yükselmişti. Yine grup sistemiyle oynanan ikinci turdaki rakipler, Hollanda, Demokratik Almanya ve Arjantin'di. Bu turda biraz daha iyi görünen Brezilya, Demokratik Almanya'yı Rivelinho'nun golüyle 1-0 yendikten sonra Arjantin'i de Rivelino-Jairzinho ikilisiyle 2-1 alt etti. Ancak dönemin fırtınası Hollanda karşısında tutunamadılar. Neeskens ve Cruyff'un golleriyle 2-0 kaybedip üçüncülük için Polonya karşısına çıktılar. Ancak bu kez de Lato'yu durduramadılar ve 1-0 yenilip Almanya '74'ü dördüncü sırada tamamladılar.
1978 Arjantin'de ise Brezilya takımı şaibeli bir Arjantin-Peru maçı sonucunda üçüncülükle yetinmek zorunda kaldı. Avusturya, Brezilya, İspanya ve İsveç'in yer aldığı grupta sürpriz sonuçlar alınırken, İsveç'le 1-1, İspanya'yla 0-0 berabere kalıp Avusturya'yı 1-0 yenen Brezilya, grubu yendiği tek takımın ardından averajla ikinci sırada bitirerek çeyrek finale çıktı. Brezilya'nın İsveç maçındaki beraberlik golünü Reinaldo'nun, Avusturya maçındaki galibiyet golünü de Roberto Dinamite'nin kaydettiğini, zaten Sambacıları çeyrek finale çıkartanın da Dinamite'nin golü olduğunu ekleyelim. İkinci turun da gruplar üzerinden oynandığı Arjantin '78'de Brezilya'nın yeni rakipleri Arjantin, Polonya ve Peru'ydu. Peru'yu Dirceu'nun iki, Zico'nun bir golüyle 3-0 yendikten sonra Arjantin'le golsüz berabere kalan Sambacılar, Polonya'yı da Nelinho'nun bir, Dinamite'nin iki golüyle 4-1 mağlup etmesine rağmen Arjantin'in averajla gerisinde kalarak final şansını kaybetti. Ev sahibi Arjantin'in Peru'yu son maçta 6-0 yenerek Brezilya'yı artı üç averajla geride bırakması ise üzerinde bugün bile gölge barındıran bir olay olarak tarihteki yerini aldı. Bu olayın moral bozukluğuna rağmen üçüncülük maçına saygı gösteren Brezilyalılar, 1-0 geriye düştükleri karşılaşmada İtalya'yı Nelinho ve Dirceu'nun golleriyle 2-1 yenerek Arjantin '78'de dereceye girmeyi başardı.
İkinci turdaki eşleşme ise oldukça talihsizdi ve üç dünya şampiyonunu bir grupta toplamıştı. Grubun ilk maçında İtalya, Arjantin'i 2-1 yenmiş, ikinci maçta ise Brezilya Tangocuları Zico, Serginho ve Junior'un golleriyle 3-1 mağlup etmişti. Yarı finale çıkacak takımı İtalya-Brezilya maçı belirleyecekti ve Sambacılara averaj üstünlükleri nedeniyle bir beraberlik dahi yetecekti. Ancak gruptan üç beraberlikle çıkabildikten sonra Arjantin'i mağlup ederek kendisine gelen İtalya, o gün sahada beraberlikle yetinmek yerine futbol gösterisi yaparak kazanmak isteyen Brezilya'ya unutamayacağı bir ders verecekti. Paolo Rossi'nin yıldızlaştığı o maçta İtalyan golcü rakibin Valdir Peres dezavantajını da iyi kullanarak üç gol atmış, Brezilya ise bu gollere Socrates ve Falcao ile iki kez karşılık verebilerek 3-2 mağlup olmuştu. Oynadığı beş maçta 2 galibiyet, 3 beraberlik alan İtalya sonunda kupayla kucaklaşacağı yarı finale yürürken, 4 maç kazanıp 1 maç kaybeden Brezilya evine dönüyordu.
Meksika'da düzenlenen 1986 Dünya Kupası Brezilya açısından çok iyi başlasa da dramatik bir biçimde erken sona erdi. Grupta İspanya'yı Socrates'in, Cezayir'i de Careca'nın golleriyle 1-0 yenen Sambacılar, Careca (2) ve Josimar'ın golleriyle 3-0 kazandıkları Kuzey İrlanda maçıyla üçte üç yaparak son 16 takım arasına kaldı. Altı grup birincisi arasında sadece onlar ve Danimarka gruptaki üç maçlarını kazanmış, Brezilya artı olarak kalesinde gol de görmemişti. Samba rüzgârı ikinci turda da Polonya karşısında devam etti. Polonya engeli, Socrates, Josimar, Edinho ve Careca imzalı gollerle 4-0'lık skorla aşılmış ve dramatik çeyrek finale gelinmişti. O günlerde "Avrupa'nın Brezilyası" diye adlandırılabilecek Platini'li Fransa ile eşleşen Sambacılar, Careca ile öne geçseler de bu üstünlüklerini koruyamadı. Fransa, Platini'nin golüyle maçı uzatmaya taşımıştı. Uzatmalarda da eşitlik bozulmayınca geçilen penaltılarda akıbeti yıldızlar belirledi. Brezilya'da Socrates, Fransa'da Platini kaçırmıştı ve beşinci penaltılara gelindiğinde 3-3'lük eşitlik vardı. Ancak Brezilya'dan Julio Cesar kaçırırken Fransa'dan Fernandez ağları bulunca Sambacılara bir kez daha hüsran düşüyordu.
İtalya '90 da Brezilya için iyi başlayıp kötü biten Dünya Kupalarından birisi oldu. İsveç'i Careca'nın golleriyle 2-1, Kosta Rika ve İskoçya'yı da Müller'in golleriyle 1-0 yenip grup birincileri arasında İtalya ile birlikte üçte üç yapan iki takımdan biri oldular. Son 16 turunda karşılarında Arjantin vardı. Grubunu üçüncü bitiren ve o günün statüsü gereği en iyi üçüncüler kontenjanından son 16'ya kalan Arjantin. Bir önceki Dünya Kupası'nın sahibi, bu kupada da Maradona'nın adeta tek başına finale kadar taşıyacağı Arjantin. İşte o Arjantin karşısında neredeyse tek kale gibi oynadı Brezilya. Arjantin'in tek gol umudu olan Maradona'yı ise sürekli faullerle durdurdular. Ta ki 80. dakikaya kadar. O dakikada rakiplerinin faul yapmasına da izin vermeyen Maradona'nın topla buluşturduğu Caniggia, güçlü kadrosuyla bu defa Dünya Kupası'nı kazanmak isteyen favori Brezilya'nın hayallerini bir kez daha yıktı.
ABD '94'ün Brezilya futbol tarihinde çok özel bir anlamı olduğunu söylemek yanlış sayılmaz. Dile kolay tam 24 yıl sonra Dünya Kupası hasretlerini orada dindirdiler. Taffarel, Jorginho, Bebeto, Dunga, Rai, Romario, Aldair, Mauro Silva, Cafu, Marcio Santos, Leonardo, Ronaldo'lu kadronun en önemli özelliği, oyuncuların büyük bölümünün Avrupa'nın iyi takımlarında oynamasıydı. Teknik Direktör Carlos Alberto Parreira da Pele'nin "Brezilya futbolunu bozuyor" eleştirilerine karşılık "Avrupalı" gibi oynayan bir Brezilya takımı oluşturmuştu. Savunma-hücum dengesini kuran ve stratejik oynamayı öğrenen bu kadro, grup mücadelesine Romario ve Rai'nin golleriyle 2-0 kazandığı Rusya maçıyla başladı. Ardından Kamerun'u Romario, Marcio Santos ve Bebeto'nun golleriyle 3-0 yendiler. Romario'nun golüyle 1-1 berabere bitirdikleri İsveç maçıyla da gruptan çıktılar. Son 16 turunda ev sahibi ABD engelini Bebeto'nun tek golüyle aşıp çeyrek finaldeki gol düellosunda Hollanda'yı 3-2 ile saf dışı bıraktılar. O maçtaki gollerin altında Romario, Bebeto ve Branco'nun imzaları vardı. Yarı finalde bir kez daha karşılaştıkları İsveç'i bu defa Romario'nun golüyle 1-0 yenip finalde İtalya'nın rakibi oldular. Normal süresi ve uzatmaları golsüz biten maçın ardından penaltılarda sağladıkları 3-2'lik üstünlükle 24 yıl sonra Dünya Kupası'nı bir kez daha havaya kaldırdılar.
Brezilya rüzgârı artık yeniden esmeye başlamış görünüyordu. Nitekim 1998 Fransa'da da final oynadılar. İskoçya'yı Cesar Sampaio ve Boyd'un kendi kalesine attığı gollerle 2-1 yendikten sonra Fas'ı Ronaldo, Rivaldo, Bebeto üçlüsünün golleriyle 3-0 mağlup ettiler. Gruptan çıkmayı garantilemişlerdi ve Bebeto'nun golüyle öne geçtikleri maçta Norveç'e 2-1 yenilmek rotalarında bir sapmaya sebep olmadı. Son 16 turunda Şili'yi Cesar Sampaio ve Ronaldo'nun ikişer golüyle 4-1 yenip çeyrek finalde Danimarka ile giriştikleri gol düellosunu Rivaldo'nun iki, Bebeto'nun bir golüyle 3-2 kazandılar. Ronaldo'nun golüyle öne geçtikleri yarı finalin son dakikalarında Kluivert'ten yedikleri golle Hollanda'yla 1-1 berabere kaldılar. Penaltılarda şans yanlarındaydı ve 4-2 kazanıp finalde ev sahibi Fransa'nın rakibi oldular. Ancak o dönemde müthiş bir jenerasyon yakalayan Fransa karşısında tutunamadılar. Horozların müthiş yıldızı Zidane'ın iki sayısına Petit'nin de bir golle eşlik etmesi sonucunda 3-0 kaybedip kupanın kıyısından döndüler.
2006'da Almanya'da düzenlenen Dünya Kupası'na da fırtına gibi başlamışlardı. Hırvatistan'ı Kaka'nın, Avustralya'yı da Adriano ve Fred'in golleriyle yendikten sonra Japonya'ya Ronaldo (2), Juninho ve Gilberto ile fark attılar. Gruptaki tek gollerini de 4-1 biten o maçta yediler. Samba rüzgârı ikinci turda da Ronaldo, Adriano ve Ze Roberto golleriyle Gana'yı da önüne kattı. Ancak çeyrek finalde bir kez daha Fransa engeline çarptılar. 1998'in finalistlerini karşı karşıya getiren maçı Fransa Henry'nin tek golüyle kazanınca Brezilya için macera erken sona erdi.
Güney Afrika'da düzenlenen 2010 Dünya Kupası da Brezilya için çeyrek finalde eleniş demekti. Efsane oyunculardan Dunga'nın teknik direktörlüğünü yaptığı Brezilya, grup aşamasında Kuzey Kore'yi Maicon ve Elano'nun golleriyle 2-1, Fildişi Sahilleri'ni de Fabiano'nun iki, Elano'nun bir golüyle 3-1 yendikten sonra Portekiz'le golsüz berabere kalarak son 16 takım arasına kaldı. Şili engelini Juan, Fabiano ve Robinho'nun golleriyle 3-0'a ulaşarak aşan Sambacılara çeyrek finalde Sneijder dur dedi. 10. dakikada Robinho'nun golüyle öne geçen Brezilya, Sneijder'in 53 ve 68'deki iki golüne engel olamazken, 73'te Felipe Melo'nun kırmızı kartla oyundan atılması da Sambacıların ipini çekti.
Dünya Kupası'nın ardından Scolari ile yolları ayıran Brezilya Futbol Federasyonu, Dunga'yı yeniden takımın başına getirdi. İlk hazırlık maçında Kolombiya karşısında Jefferson, Maicon, Miranda, Filipe Luis, Willian ve Tardelli'ye ilk on birde yer veren Dunga'nın takımı, bu maçı 1-0 kazanarak yeni bir başlangıç yapmaya çalıştı. ABD'deki ikinci hazırlık maçında Ekvador'u da 1-0 yenen Dunga'nın Brezilyası, Uzakdoğu turnesinde karşılaştığı Arjantin'i Tardelli'nin golleriyle 2-0 yendikten sonra Japonya'yı da tümünü Neymar'ın attığı gollerle 4-0 mağlup ederek yeni dönem için umut ışıkları yakmayı başardı.
Kısacası Brezilya hâlâ dünyanın en büyük futbol markalarından biri. 5 Dünya Kupası, 8 Copa America ve 3 Konfederasyon Kupası sahibi bir takımdan ancak saygıyla söz edilebilir. Pele'nin 77 golle en fazla gol atan oyuncusu olduğu, Cafu'nun 142 seferle en çok formasını giydiği Brezilya Millî Takımı, halen Neymar gibi bir dünya yıldızına sahip ve gelecekte de benzer yıldızları üretme potansiyelini bünyesinde barındırıyor.
Tam adı Carlos Caetano Bledorn Verri olan Dunga, 31 Ekim 1963'te Rio Grande do Sul'da dünyaya geldi. 1976'da Internacional'in altyapısına girdi ve 1980'de aynı takımda profesyonel oldu. Ülkesinde Corinthians ve Vasco da Gama formalarını giydikten sonra 1987'de Pisa'ya transfer olarak İtalya'ya geçti. Çizmede Fiorentina ve Pescara, Almanya'da Stuttgart, Japonya'da Jubilo Iwata takımlarında oynadıktan sonra 1999'da futbola başladığı takım olan Internacional'a dönüp futbolu da orada bıraktı. Oynadığı dönemin en başarılı ön liberolarından olan Dunga, üç Dünya Kupası'nda oynarken 1994'te de kupayı kaldıran takımın kaptanıydı ve İtalya ile oynanan finalde kazanılan seri penaltı atışlarındaki son atışı gole çevirmişti. 2006-2010 yılları arasında da Brezilya Millî Takımı'nın teknik direktörlüğünü yapan Dunga, 2014 Dünya Kupası'nın ardından Felipe Scolari'nin yerine ikinci kez bu göreve getirildi.