Yunus DİLBER

BU BİR TENİS MAÇIDIR!

Yunus DİLBER

Rio 2016’daki tenis maçları sırasında sandalye hakemlerinden sıklıkla işitmek zorunda kaldığımız uyarılar, tenis seyircisinin nereye gittiğiyle ilgili bir kez daha derin düşüncelere sevk etti bu spora gönül vermiş insanları. Sırf başlıktaki ifade bile son derece çarpıcı belki ama devamında söylenen cümle, yaşanan sorunun temeline işaret etmesi açısından daha büyük önem arz ediyor: “Lütfen her iki oyuncuya da adil ve saygılı olun.”

Tenis seyircisinin önemli bir bölümü bir süredir kortta ter döken oyunculara karşı maalesef adil davranmıyor. Grand Slam turnuvaları başta olmak üzere dünyadaki belli başlı tenis organizasyonlarında tribünü dolduran izleyicilerin hiç de azımsanmayacak bir kısmı, kortta olan biteni tenis bilgisi ve adabından uzak bir şekilde, gözü kör bir fanatizmle takip ediyor. Öyle ki desteklediği oyuncunun rakibi ilk servisi fileye taktığında tuttuğu tenisçi puan kazanmış gibi sevinen ya da ralli devam ettiği esnada puanın bittiğini zannedip oyuna müdahil olan bu güruha artık sadece Davis ve Fed Cup'ta değil, hemen her turnuvada rastlıyoruz.

İşin daha can sıkıcı tarafıysa tenisin genetiğine son derece aykırı olan bu aşırılıkların kimi zaman milli duygular bahane edilerek normalleştirilmeye çalışılması. Turnuvanın düzenlendiği ülkeden bir oyuncu korta çıktığında tribündekilerin o ismi desteklemesi kabul edilebilir bir durum olsa da iş, masumane bir destek boyutundan çıkıp diğer oyuncuyu sabote etmeye kadar vardığında gerçekten sinir bozucu bir hal alıyor.

Tenisin en prestijli turnuvası olarak kabul gören Wimbledon’da ev sahibi oyuncuların ne kadar kayrıldığı, Andy Murray vesilesiyle herkesin malumu. Fakat geçtiğimiz yıl Serena Williams’ın Heather Watson’ı elediği karşılaşmada İngilizler işin dozunu o kadar kaçırmıştı ki Serena, seyirciyi hakeme şikayet etmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine seyircinin yuhalamalarından nasibini alan Birleşik Amerikalı yıldız, maçın ardından düzenlediği basın toplantısında Wimbledon’da daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmadığını söylemişti. Benzer şekilde Madrid Masters'ta da İspanyol tenisçilerin maçları sırasında sergilenen tavır, son yıllarda hem oyuncular hem de tenisseverler nezdinde büyük bir tepkiyle karşılanıyor.

Madalyonun öbür yüzündeyse oyunu izlemeye gelen seyircinin aktif olabilmesi gerektiğini savunan ve bunu söylerken de tenisi “elit sporu” olarak iğneleyen bir kesim mevcut. Fakat buradaki mesele, elitizmden ziyade korta çıkıp efor sarf eden bir sporcuya saygı gösterme meselesi. Yukarıda verdiğimiz örneklerden de anlaşılacağı üzere tenis izleyicisinin tribündeki davranışlarıyla alakalı sorunlar artık münferit olmaktan çıkmış vaziyette. Dolayısıyla hem bu sporun kültürüne hem de oynanan oyunun adilliğine zarar veren bu aşırılıklara karşı derhal önleyici tedbirler alınması gerekiyor. Aksi halde tenis, kendini varoluşsal krizlerin içinde bulacakmış gibi gözüküyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları